“NLP’nin 4 Temel Direği” başlıklı yazımda bahsettiğim uyum konusunun detaylarına girme vakti geldi.
Uyum, hayatımızın her anında karşımıza çıkan ve NLP’nin (Neuro Linguistic Programming) temel direklerinden birini oluşturan olgudur.
Uyumu hayatta iki şekilde yaşarız. Birincisi “iç uyum” dediğimiz zihin ve bedenimizin uyum içinde olma durumudur.
İkincisi ise insanlarla kurduğumuz iletişimde yaşadığımız uyumdur.
Bu yazımda uyumun iki çeşidinden de bahsedip, kendimizle ve insanlarla daha kaliteli bir iletişim kurmak için “uyum” olgusunu en doğru şekilde nasıl kullanacağımızı anlatacağım.
Hazırsanız başlayalım!

İç Uyum:
Öncelikle iç uyumla başlamak istiyorum çünkü iç uyumun diğer insanlarla uyum kurma konusunda da gerekli olduğunu düşünüyorum.
İç uyum öncelikle kendinizi bilmek ve kendinizle ilgili net olmayı gerektirir.
Hiçbir zaman unutmayın: “Netlik Güçtür!”.
Çünkü beynimiz belirsizlik durumlarında tehlike hissedip bizi korumaya alır yani güvenli bölgemize çekmeye çalışır.
Bu nedenle kendimizle ilgili her şeyi bilmeli ve ne istediğimiz konusunda net olmalıyız.
“Bununla ne söylemek istiyorsun?” diye sorabilirsiniz.
Şöyle açıklayayım…
Kendimizle uyum içinde olmak yani iç uyumu sağlamak yazının başında da dediğim gibi zihin ve bedenimizin uyum içerisinde olmasıdır.
Yorgun bir fiziksel duruşla eyleme geçmek çok zordur öyle değil mi?
Veya isteksiz bir ses tonuyla “Bunu yapmayı çok istiyorum.” demek aslında istemediğimizi açıkça söylemektir.
Veya kendimiz için kullandığımız “Ben üşengeç biriyim.” gibi söz kalıpları varken gerçekten tutkuyla eyleme geçmek zor olsa gerek.
İşte bu nedenle beden dilimiz (fiziksel duruşumuz), ses tonumuz ve kullandığımız kelimeler yapmak istediklerimizle uyum içerisinde olmalıdır.
Beden dilimiz (fiziksel duruşumuz), ses tonumuz ve kullandığımız kelimeler ayrıca inanç ve kimliklerimiz üzerinde gerçek etkiye sahip durumlardır.
İç uyum ayrıca istediğimiz veya hayal ettiğimiz şeylere ulaşmak için inançlarımız ve değerlerimizle eylemlerimizin de uyum içinde hareket etmesidir.
İnançlar ve değerler konusuna ayrı bir yazıda değineceğim çünkü NLP’nin en önemli konularından biridir.
Bu yazımda durumu daha iyi anlayabilmeniz için bazı örneklerle açıklamak istiyorum.
Hiç hayatınızda “Bunu neden yapıyorum?”, “Neden buradayım?” veya “Neden istediğim şeyleri yapamıyorum?” gibi sorular sordunuz mu?
Veya kendinize “kilo vermek istiyorum ama bir türlü zayıflayamıyorum”, “sigarayı bırakmak istiyorum ama bırakamıyorum” ya da “istediğim çok şey var ama bir türlü harekete geçemiyorum” dediğiniz oluyor mu?
Eminim ki iki durumda başınıza gelmiştir.
Ben de çoğu kez hem bahsettiğim soruları sordum hem de kendime yapamadığım birçok şey için hayıflandım.
Ancak ne istediğimi ve neden istediğimi tam anlamıyla fark edince ve bu zamana kadar gerçekten istediğim ve inandığım şekilde yaşamadığımı anlayınca bu soruların kaynağını da bulmuş oldum.
Örneğin siyasetin size hiçbir şey katmadığını veya zarar verdiğini düşünüyorsanız sürekli siyaset konuşulan bir ortamda olmak sizi fazlasıyla rahatsız eder öyle değil mi?
Aynı şekilde aklınızdaki bir projeyi yapmak istiyor ancak bunun için herhangi bir eylemde bulunmuyor ve bunun yerine sürekli sosyal medyada takılıyorsanız günleriniz pişmanlıkla geçebilir.
Bu gibi durumları durdurmanın tek yolu iç uyumu sağlamaktır.
Yani ne istediğimizi bilmek, niye istediğimizi bilmek, inanç ve değerlerimizi gözden geçirmek ve bunlara uygun olarak yoğun şekilde eyleme geçmektir.
Elinizi göğsünüze koyun, gözlerinizi kapatın ve kendinizi, istedikleriniz ve hayal ettikleriniz uğruna çalışırken hayal edin.
Görüntüyü parlaklaştırın, arka planda sevdiğiniz bir müzik çaldığını ve çalışırken eğlendiğinizi hayal edin.
Eşinizin, çocuğunuzun, sevdiklerinizin sizi takdir ettiğini ve ne kadar iyi göründüğünüzü söylediğini hayal edin.
İyi hissettiriyor öyle değil mi?
Kendinizle uyum içinde hareket ettiğinizde, motivasyonunuzu ve momentumu kaybettiğiniz zamanlarda bu egzersizi uygulayın.
Sizi tekrar yolunuza geri sokacaktır.
Ayrıca şunu unutmayın. İç uyum mükemmellik değildir.
Mükemmel veya tek renk olmaya çalışmıyoruz.
Sadece tutkularımız ve hayallerimiz doğrultusunda eyleme geçiyoruz.
Ve bunları yaparken bizi geri götüren inançlarımız veya zaaflarımız olabilir.
Önemli olan onları fark edip inançlarımızı güçlendirici inançlarla değiştirmek ve zaaflarımızı ise kendi yararımıza kullanabilmektir.
İç uyum için mükemmellik doğru kelime değildir.
Doğru kelime “Gelişim”dir. Gelişim iç uyumun ve mutluluğun anahtarıdır.
Başkalarıyla Uyum Kurmak:
NLP’de başkalarıyla uyum; kişilerin kendi dünya modellerinde onlarla buluşabilmektir.
Hepimiz farklı kültürlerde, farklı ailelerde, farklı dünya görüşleriyle, farklı deneyimlerle, farklı inanç ve farklı becerilerle yetişmiş bireyleriz.
“NLP’nin En Önemli 10 İlkesi” başlıklı yazımda ilkelerden birinin “Harita Bölgenin Kendisi Değildir” olduğunu hatırlayın.
Yani hepimizin zihnindeki dünya haritası farklıdır.
Ve önemli olan başkalarının dünya haritasına saygı duymak ve onların dünya haritalarına uyum sağlayabilmektir.
Peki bunun yolu nedir? Bu uyumu nasıl sağlayacağız?
Bir kafede, işyerinde veya evinizde birbiriyle sohbet eden ve iyi iletişimde olan insanları dikkatle inceleyin.
Beden duruşlarına, ses tonlarına ve kullandıkları kelimelere dikkat edin.
Hepsinin aynı ahenkle devam ettiğini görünce çok şaşıracaksınız.
Ve inanın hepimiz böyle bir uyumu istemsizce yakalarız.
“NLP’nin 8 Temel Tekniği” başlıklı yazımda “Aynalama” tekniği kısmında iletişimde 7-38-55 kuralı olduğunu belirtmiştim.
Bu kurala göre mesajınızın yalnızca %7’si kelimelerle iletilir.
Ses tonunuz %38 oranında katkıda bulunurken beden diliniz ise mesajınızın %55’ini iletir.
Karşımızdaki kişilerle uyum içinde iletişim kurmak onların dünya modellerine ayak uydurmak için bu tekniği kullanırız.
Çoğu zaman bu tekniği farkında olmadan kullanıyoruz bile.
En basitinden karşınızdaki kişiyle sohbet ederken o ayaktayken siz oturuyorsanız rahatsızlık hissedersiniz öyle değil mi?
Ya onun oturmasını teklif edersiniz ya da siz de ona ayak uydurarak ayağa kalkar ve sohbete o şekilde devam edersiniz.
Aynalama tekniğini kullanırken öncelikle karşımızdaki kişilerin beden dillerini aynalarız.
Sizinle konuşurken rahat bir pozisyonda oturuyorsa siz de aynı şekilde oturun, eğer kolları bağlıysa sizin de kollarınız bağlı olsun.
Kabaca beden duruş ve hareketlerini aynalayın ve bunu sohbet sırasında sanki o an içinizden gelmişçesine yapın.
Karşınızdaki kişinin ses tonunu da aynalayarak ayak uydurabilirsiniz.
Enerjisi yüksek bir ses tonuyla konuşuyorsa siz de ona aynı ses tonuyla eşlik edin.
Öfkeli bir ses tonu varsa siz de sesinizi yükseltin ancak burada amacın öncelikle ayak uydurmak olduğunu unutmayın.
Çünkü uyumun tam olarak sağlandığını, karşınızdaki kişiyle aynı frekansa geldiğinizi anlayınca öncülük etmeye başlayacaksınız.
Ses tonunun yanı sıra kelimelerin de uyum da gerçek bir gücü vardır.
Hepimiz hayatımızda bazı olaylara tepki verirken veya bazı hislerimizi tarif ederken sık kullandığımız kelimeler vardır.
İşte siz de karşınızdaki kişinin sık kullandığı kelimeleri fark edip o kelimeleri cevaplarınızda veya sohbetinizde kullanmanız halinde uyumlu bir iletişim kurmuş olursunuz.
Aynalama tekniğini kullandığınızda karşınızdaki kişi iletişimde size daha açık olacak ve güvenecektir çünkü sizi de kendisi gibi görecektir.
Ayrıca uyum sağlamada size yardımcı olabilecek bir konu da karşınızdaki kişinin hangi temsil sistemini daha yoğun kullandığını fark etmenizdir.
Görsel sistemleri mi, işitsel sistemleri mi yoksa dokunsal sistemleri mi kullanıyorlar?
Temsil sistemlerine ayrı bir yazımda bahsedeceğim ancak bu yazımda özellikle başkalarıyla uyumda temsil sistemlerinin neden önemli olduğunu anlatacağım.
Öğretmenleri bir düşünün…
Ders verdikleri sınıflarda farklı temsil sistemlerini kullanan ve dünyayı o şekilde algılamaya yatkın birçok farklı öğrenci vardır.
Ve öğretmenler dersi bütün öğrencilerin algılayabileceği şekilde anlatmak durumundadır.
Öğretmenin dersi sadece yerinde oturarak ve önündeki kitaptan okuyarak anlatması işitsel temsil sistemini kullanan çocuklar için faydalı olabilir.
Ama tüm öğrenciler için faydalı olmayacağı açıktır öyle değil mi?
Peki öğretmenler bu durumda neler yapıyor?
Anlattıkları konu ile ilgili bol görsele ve anlatıma sahip sunum hazırlıyorlar, konuları anlatırken ses tonlarını daha vurgulu kullanıyorlar ve beden dillerini olabildiğince konuya hakim şekilde kullanmaktan çekinmiyorlar.
Ayrıca konuya özel maket projeler yaptırıp çocukların anlatmasını istiyor ve onlara anlamaları gereken konu ile ilgili deneyim yaşatıyorlar.
Yani tüm temsil sistemlerine hitap edecek şekilde derslerini öğrencilere aktarıyorlar.
Peki karşımızdaki kişilerin temsil sistemlerini anlamanın en kolay yolu nedir?
Karşınızdaki kişi hızlı bir şekilde konuşuyor, konuşurken el hareketlerini biraz fazla kullanıyor ve bir şeyleri hatırlamak istediği zaman yukarıya doğru bakıyor ise görsel temsil sistemini daha yoğun kullandığını söyleyebiliriz.
Eğer konuşurken ses tonu sürekli değişiyor, vurgulama yapmayı seviyor, kelimelere dikkat ediyor ve bir şeyleri hatırlamak için yana veya karşıya bakıyor ise işitsel temsil sistemini daha yoğun kullandığını söyleyebiliriz.
Ancak konuşurken daha sakin ve yavaş bir şekilde konuşuyor, daha ağır hareket ediyor ve bir şeyleri hatırlamak istediği zaman aşağıya doğru bakıyor ise dokunsal temsil sistemini daha yoğun kullandığını söyleyebiliriz.
Karşımızdaki kişinin temsil sistemlerini anlamak bize uyum konusunda ne katacak diye sorabilirsiniz?
Şöyle cevap vereyim…
Eğer karşınızdaki kişi görsel ve dokunsal ise beden duruş ve hareketlerini daha çok aynalamalı ve onlarla aynı olduğunuzu göstermeli ve hissettirmelisiniz.
Ancak işitsel temsil sistemini kullanıyor ise ses tonunuzu ve kelimeleri daha çok aynalamak daha hızlı uyum sağlamada işinizi kolaylaştırabilir.
Aynalama tekniğini kullanarak uyum sağlamak, yani ayak uydurmak, karşımızdaki kişiye kendi dünya haritamızı kabul ettirmeye çalışmak yerine onun dünya haritasına girme esnekliğine sahip olmaktır.
Dünya haritamızı başkalarına kabul ettirmeye çalışmak günümüzde hepimizin yaşadığı gibi iletişimde çatışmalara yol açar.
Halbuki karşımızdaki kişinin dünya haritasına girme esnekliğine sahip olmak ve saygı duymak benliğimizden hiçbir şey kaybettirmez.
Tam tersine bu uyumu kurmak güçlü bir irade ve inanç sisteminin sonucudur.
Aynalama tekniğini kullanırken sizi uyarmam gereken bir nokta var.
Karşınızda duran ve iletişim halinde olmadığınız bir kişinin beden hareketlerini aynaladığınız zaman bu rahatsız edici olabilir.
Veya iletişim halinde olduğunuz kişinin her hareketini anında birebir aynaladığınız zaman da rahatsız edici olmanız çok muhtemel.
Bu nedenle aynalama yaparken daha çok hareketleri ahenkli bir şekilde yaparsanız uyum kurmanız çok daha kolaylaşacaktır.
Hiçbirimiz karşımızdakini irrite etmek istemeyiz.
Öncülük Etmek:

İletişimde uyum kurmanın önemli noktalarından biri de karşımızdaki kişiye öncülük edebilmektir.
Yani arada bir köprü kurarak onları başka seçeneklere taşıyabilmektir.
Örneğin çocuğunuz kızgın ve kolları kapalı bir şekilde koltukta oturup size bağırarak “Hayır ben oyun oynamak istemiyorum! Çizgi film izlemek istiyorum!” dediğini düşünün.
Bu durumda ne yaparsınız?
Ona ayakta parmağınızı sallayıp “Hayır çizgi film izlemek yok! Yeter artık!” diye bağırır mısınız?
Sizce bunun çocuğunuzla iletişimde bir faydası olur mu?
Kesinlikle olmayacağını hepimiz biliyoruz.
Ben de çok denedim olmuyor 😊
Ancak böyle durumlarda siz de çocuğunuz yanına oturup, onun gibi hızlı hızlı nefes alıp, kollarınızı kapatıp, aynı ses tonunda “Ben de oyun oynamak istemiyorum! Ben de film izlemek istiyorum!” diyebilirsiniz.
Önce yumuşadığını ve şaşırdığını fark edebilirsiniz.
Burada onu anladığınızı ve onunla şakalaştığınızı düşünecek ve kendini yavaşça size bırakmaya hazır hale gelecektir.
Ancak sonraki cümlelerine benzer şekilde uyum kurarak devam edin.
Muhtemelen çocuğunuz “Benim istediğimi izleyeceğiz!” benzeri cümle kuracaktır.
Burada artık nefes alışınızı ve ses tonunuzu yavaşlatın ve “Peki o zaman seninle bir yarışma yapalım ve kazanan istediğini yarım saat izleyebilir!” diyerek ona öncülük edebilirsiniz.
Ve onu istediğiniz gibi oyuna yönlendirebilir ve çizgi filmden bir süre daha uzak tutabilirsiniz.
Bunu ben çocuğumda çokça deniyorum.
Bazen çok fazla inatçı olabiliyorlar ancak öncülük edeceğiniz yeri iyi ayarladığınızda sizinle aynı frekansa gelip ikna oluyorlar.
Yetişkinlerde öncülük etme biraz daha kolay olabiliyor 😊
Karşınızdaki kişi öfkeli veya üzgünse ses tonunu, nefes alışını, beden hareketlerini hatta kullandıkları kelimeleri aynalayın.
Bu durumda karşısında kendini anlayan biri olduğunu görünce size daha rahat açılacaktır.
O anda sesinizi alçaltın, nefesinizi yavaşlatın ve kelimelerinizi olumlayın.
Karşınızdaki kişinin de sizin sunduğunuz olumlu bakış açısına hak verdiğini ve yavaşça sakinleştiğini fark edeceksiniz.
Ancak şunu unutmayın uyum kurmadan, ayak uydurmadan öncülük edemezsiniz!
Uyumu Bozmak:
Uyumu bozmak, uyum sağlamanın tam karşıtıdır ve onun kadar faydalı bir beceridir.
Kaba gözükmeden bir konuşmayı sonlandırmak mı istiyorsunuz?
Karşınızdakiyle beden dilinizdeki benzeşmeyi bozun, ses tonunuzu değiştirin ve kısa cevaplar vermeye başlayın.
Karşıdaki kişi kısa sürede anlayarak iletişimi sonlandıracaktır.
Bunu aslında hepimiz hayatımızın her anında yapıyoruz.
İş yerinde bir konuşma çok uzadığında başka tarafa bakmaya başlıyoruz.
Veya kısa cevaplar vererek konuşmayı geçiştiriyoruz.
Önemli olan karşımızdakiyle uyumu doğru zamanda doğru şekilde bozabilmektir.
Bunu yapabildiğimiz zaman herhangi bir kırgınlığa veya kaba görüntüye sebebiyet vermeden o an ki sohbeti sonlandırabilir ve uyumlu iletişim kurmaya devam edebiliriz.
Çoklu Betimleme:

Uyum kurarken karşımızdaki kişinin dünya haritasına girdiğimizi ve onu algıladığımızdan bahsettik.
Böyle bir durumda kendi dünya haritamızda da herhangi bir değişiklik olmadığını da ekledik.
Yani aynı durumda iki farklı bakış açısını da deneyimliyoruz.
Ayrıca üçüncü bir bakış açısı da dışarıdan bir gözle bakarak durumu ve iletişimi değerlendirmektir.
NLP’de buna “Çoklu Betimleme” denir.
Üç bakış açısı da önemlidir ve en başarılı iletişimciler bu üç bakış açısı arasında rahatlıkla dolaşabilenlerdir.
Sadece kendi dünya haritasında takılıp kalanlar başkalarının duygularına karşı körleşir ve egoist diye tanımladığımız türden insanlara dönüşür.
Sadece başkasının dünya haritasına ve görüşüne önem verenler ise kolaylıkla etkilenir, kendi görüş ve ihtiyaçlarını arka plana itip başkalarının gereksinimlerine öncelik verir.
Üçüncü bakış açısında yani sürekli dışarıdan bir gözle bakanlarda, kendini yaşamdan uzaklaştırır ve hayatını tam anlamıyla yaşayamaz.
Bu nedenle üç bakış açısına da ihtiyacımız vardır.
İletişimde bir problemi çözerken veya uyum kurarken bu üç bakış açısını da kullandığınıza dikkat edebilirsiniz.
Çünkü çoklu betimlemeye sahip olma yani farklı bakış açılarından bakabilme bize tepkilerimizde esneklik, algılamamızda zenginlik ve seçenek kazandırır.
İç uyumunuzun daim olduğu, bakış açınızın genişlediği, başkalarıyla iletişimde uyumu yakalama konusunda ustalaştığınız bir yaşama adım atmanız dileğiyle.
Enerji dolun! Kendinize inanın! Tutkuyla yaşayın!
Kendinize çok iyi bakın!
Leave A Reply