Sevginin gücü her şeyin üstündedir.
En büyük ihtiyaçlarımızdan biri de bağ kurmaktır.
Özellikle çocukluk dönemlerinde güvenli bağlanmanın sağlanması elzemdir.
Anne ve babalarıyla bağ kuramayan çocukların büyüdüklerinde duygusal açıdan sorun yaşayabileceğini birçok çalışma bize gösteriyor.
Çocukken bağ kuramayanlardan biri de benim…
Annemin ben daha 2 yaşındayken kansere yakalanması ve ben 4 yaşındayken vefat etmesi onunla bağ kurmamı engelledi.
Ve evli olsam ve bir oğlum olsa da bağ kurmakta hala çok zorlanıyorum.
“Şeker Portakalı”nda karakterimiz Zeze’de ailesinin ekonomik durumu nedeniyle farklı bir yere taşınan zeki ve hareketli bir çocuk.
Zeze her çocuk gibi herkesle bağ kurmaya çalışan, sevildiğini görmek isteyen bir çocuk.
Tabi her çocuk gibi kendisini yaptıklarıyla anlatmaya çalışıyor.
Bu nedenle yaptıklarından dolayı ablası Gloria hariç ailesinden sürekli dayak yiyor.
Özellikle babasıyla bağ kuramayan Zeze her şeyini yeni taşındığı evin bahçesindeki “Minguinho” ismini verdiği şeker portakalı fidanı ile paylaşıyor.
Onu sırdaşı olarak belirliyor.
Sadece ablası Gloria ve öğretmeni onu koruyor ve gerçekten sevdiğini belli ediyor.
Mahalleye gelen sokak sanatçısıyla birlikte ablası Gloria’ya şarkı sözü vermesi karşılığında şarkı söylemeyi teklif ediyor.
Ve her Salı beraber şarkı söylüyorlar.
Hatta bunun için bir süre sonra babasından dayak bile yiyor.
Herkesin arabasının arkasına tutunmak istediği şehrin Portekizli zengininin arabasına bir cesaretle tutunuyor.
Tabi arabanın sahibinden fırçayı da yiyor.
Ancak daha sonra Zeze’yi bacağı yaralı halde gören Portekizli onu hastaneye götürüyor ve aralarında dostluk gelişiyor.
Neredeyse her gün buluşup sohbet ediyorlar.
Zeze onu babasının yerine koymaya ve ona bağlanmaya başlıyor.
Ona Portuga ismini koyuyor.
Ancak bu bağlanma çok uzun sürmüyor.
Bir gün Zeze abisi ve diğer ablasından dayak yiyor ve yatağa düşüyor.
Ölmeyi isteyecek kadar hayattan nefret etmeye başlıyor.
Sadece Portuga’sının onun babası olması durumunda hiç yaramazlık yapmayacağını söylüyor.
Ancak Zeze iyileşip okula döndüğünde Portuga’nın arabasının trenin altında kaldığını ve Portuga’nın öldüğünü öğreniyor.
Aynı zamanda abisi şeker portakalı fidanını keseceğini söylüyor.
Bu haberi alan Zeze yataklara düşüyor. Hiçbir şey yemiyor içmiyor.
Çok zayıflıyor. Herkes onun öleceğini sanıyor.
Abisi kendisi yüzünden böyle olduğunu düşünüp şeker portakalının çiçeklendiğini ve onu kesmeyeceğini söylüyor.
Zeze şeker portakalının artık büyüdüğünü ve kendisinin de onun gibi büyümeye başladığını fark ediyor.
Bir süre sonra Zeze kendisine gelse de artık eski Zeze değildir.
Büyük travmalarla geçmiş hayatlar insanları çabuk olgunlaştırıyor.
Annemin ölümü ve zorlu bir hayat sonrası daha üniversitedeyken babamın vefat etmesi gerçekten beni de çabuk olgunlaştırdı diyebilirim.
“Şeker Portakalı” gerçekten sizi ağlatacak, içinizi ısıtacak derecede güzel.
Yazar Jose Mauro de Vasconcelos‘un anlatımı insanı kitabın içine çekiyor. Ve Zeze’yi yaşamamızı sağlıyor.
Kitapta çocuklarından gözünden bakmayı, saf kalpleriyle dünyaya ve büyüklerine nasıl baktıklarını görecek ve hissedeceksiniz.
Onların küçücük kalpleriyle bu kadar ağır koşulları nasıl kaldırabildiklerine şaşıracaksınız.
Bağ kurmanın, çocuklarımızla her anımızı değerlendirmenin ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz.
Ve inanın bana içinizdeki Zeze’yi bulup ona merhamet edeceksiniz.
Leave A Reply