Hayatta hep şikayet edenlerden misiniz?
Başınıza gelen her şey size suçluluk duygusu mu veriyor?
Veya her problemde suçlayacak birini mi arıyorsunuz?
Hayatınızdaki her şeyden sıkılmış mı hissediyorsunuz?
Ya başınıza gelenler gerçekten gelmesi gerekenler ise?
Hayat sadece sizi daha iyi versiyonunuza ulaştırmak istiyor ise?
Veya hayal ettiğiniz hayat sizin için gerçekten kötü sonuçlar barındırıyorsa?
Yazar Matt Haig “Gece Yarısı Kütüphanesi” kitabında yaşamından sıkılmış, kendini sürekli suçlayan, hiçbir işe yaramadığını düşünen, sürekli geçmişe özlem duyan Nora Seed karakterinin intiharıyla birlikte gelişen olayları anlatıyor.
Nora Seed intihar edince kendisini bir Gece Yarısı Kütüphanesinde buluyor.
Kütüphanede kendi yaşamlarına ait birçok kitap bulunuyor.
Ve tanıdık bir kütüphaneci tarafından hayal ettiklerini yaşasaydı başına neler gelebileceğine dair kitaplar veriliyor.
O anları gerçekten yaşayıp aslında hayatının neden bu yöne gittiğini ve gerçekten ne istediğini anlıyor.
Ve yaşadığı şeylere şükretmesi gerektiğini, elindekilere odaklanması gerektiğini fark ediyor.
Yatağında uyanıp zorla komşusunun zilini çalıp hastaneye kaldırıldığında ise farklı bir Nora Seed olarak uyanıyor.
Hayatta hepimiz böyle değil miyiz?
Sürekli neyi kaçırdığımıza odaklanır ve geçmişe takılıp kalırız.
Yaşayabileceğimiz hayatların hayalini kurar ve kendimizi suçlarız.
Suçluluk duygusunun altında ezilip kalırız.
Kalan ömrümüzü daha verimli geçirmek, aynı hatalara düşmemek için harekete geçmek aklımıza bile gelmez.
Çünkü sadece neyi kaçırdığımıza odaklanır ve pişmanlık duysak bile konfor alanımızdan çıkmayı beceremeyiz.
Benim de herkes gibi kaçırdığım fırsatlar ve yaşayabileceğim hayatlarla ilgili pişmanlıklarım oldu.
Hala bazen gözümün önüne gelir ve beni kötü hissettirir.
Ancak artık hayatımın güzelliklerine, nasıl daha iyi olacağıma ve yapmam gerekenlere odaklanmayı öğrendim.
Ve “Gece Yarısı Kütüphanesi” de bana bu konuda muhteşem bir farkındalık kattı.
Bu kitap neyi kaçırdığımıza değil de yaşamımızda sahip olduklarımıza neden odaklanmamız gerektiğini muhteşem bir hikayeyle anlatıyor.
“Gece Yarısı Kütüphanesi” kitabında kendinizi görecek ve kendinizi okuyacaksınız.
Kendinizi Nora Seed’in yerine koyduğunuzda büyük bir farkındalık yaşayacaksınız.
Kitabı bitirdiğinizde, daha o an yaşamınızda sahip olduklarınıza odaklanmanın hayatınıza etkisini yoğun bir şekilde hissedeceksiniz.
Hayatınızda bir şeylerin ters gitmesinin veya ters gittiğini düşünmenizin nedeninin aslında yanlış yere odaklanmanızdan kaynaklandığını anlayacaksınız.
Sahip olduklarınıza odaklanmanın size katacağı perspektifin gücünü göreceksiniz.
Sahip olduklarınızdan bahsederken sadece maddi şeylerden bahsetmiyorum.
İlişkileriniz, aileniz, eşiniz, çocuğunuz, etki ettiğiniz insanlar, işiniz, rutinleriniz, sağlığınız…
Siz bilmeseniz bile sizin varlığınızın güç verdiği birçok insan vardır.
Bu kitapla birlikte onu da fark edecek ve kendinizi daha değerli hissedeceksiniz.
“Gece Yarısı Kütüphanesi” özellikle intihar eden birini ve hikayesini ölümle yaşam arasında araftayken yaşadığını anlatması açısından çok çarpıcı.
Çünkü ölüm gerçekliği tartışılmaz ve ölüm gerçekten güçlü bir tetikleyicidir.
Ölümle yaşam arasında iken yaşadığı hayatın değerini anlayan birini okuyucuya bu denli hissettirmesi açısından inanılmaz bir kitap.
“Gece Yarısı Kütüphanesi“; sayısız dikkat dağıtıcıların saldırısı altında anı yaşamayı nasıl unuttuğumuzu, sürekli neyi kaçırdığına odaklanarak pişmanlık ve suçluluk duygusuyla nasıl ezildiğimizi ve aslında yaşamın ve kendimizin değerini neden bilmemiz gerektiğini akıcı bir dil ve çarpıcı bir hikayeyle anlatıyor.
Bu kitap sizi kendinize getirecek ve yaşadığınızı hissettirecek.
Leave A Reply